
Erdem Yazaroğlu
FELÂKET VE MUSİBETLERE DAİR-2
Dürüst Müşrik, Hain Müslüman!
Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cenab-ı Hak'tan Hicret emrini alınca, Hz. Ebubekir’i iyi bir kılavuz bulması için görevlendirdi. Birlikte Yesrib’e (Medine’ye) hicret edeceklerdi.
Hz. Ebu Bekir (r.a) bu emri alınca, bildiği bütün kılavuzları bir anda şöyle bir gözünün önünden geçirdi... En ehil ve itimat edilir birinde karar kıldı.
Doğrudan doğruya Ureykıt adlı müşrik bir kılavuza gitti. Ureykıt müthiş bir kılavuz idi. Öyle işinin ehli birisi idi ki şöhreti dillere destandı. Ureykıt, çölde bir devenin izinden o devenin; erkek mi dişi mi, genç mi yaşlı mı, aç mı tok mu, yaşı kaç rengi ne bunları biliyordu. Bu derece işinin ehliydi Ureykıt.
Hz. Ebu Bekir, (r.a) Uraygıt isimli kılavuzla iki deve karşılığında anlaştı. Hz. Ebu Bekir, (r.a) bu anlaşmayı bitirdikten sonra doğruca Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v) e gelerek anlaşmayı bildirdi. Peygamberimiz (s.a.v) bu anlaşmayı onayladı.
Anlaşmaya müteakip Ureykıt’ta Mekke’nin ortasına geliyor ki, bir ilân duyuyor:
-“Ey Mekkeliler! Kim Muhammed’in yerini bildirirse 100 deve ile mükâfatlandırılacaktır.”
100 deve ilanını Ureykıt duyuyor.
Efendimiz (sav)in yerini Ureykıt’tan başka bilen de yok. Fakat bu müşrik Ureykıt 100 deveye zerre kadar itibar etmiyor. Hiç duymamış gibi yoluna devam ediyor.
Birkaç saat sonra da sözleştikleri yerden Yesrib’e (Medine’ye)
Hazreti Muhammed (sav),
Hazreti Ebu Bekir (r.a) ve
Ureykıt birlikte hareket ediyorlar.
Ureykıt 100 deveye itibar etmiyor, 2 deveyle iktifa ediyor. Müşrik Uraykıt anlaşmaya ihanet edebilirdi. 2 deve yerine 100 deve kazanabilirdi. Ayrıca Mekke'li Müşrik liderlerin dostluğunu da kazanabilirdi. Ama o dürüst, güvenilir ve mert bir insandı. Sözüne ve sözleşmeye sadık kalmayı tercih etti. İşte buna asalet ve karakter diyoruz. Asalet ve karakter Anzer balı gibidir. Ona “ALÇAK” larda rastlanılmaz.
ÇIKARILABİLECEK MUHTEMEL DERSLER:
1-Müşrik bir insan Peygamberimize ve onun yol arkadaşına çok cazip bir para karşılığında ihanet etmezken, Mü’min’im diyen insanlar Mü’min kardeşlerine; birazcık çimento, demir ve para karşılığında ihanet ediyorlarsa, imanlarını tekrar gözden geçirmeleri gerekir. Zira, “aldatan bizden değildir.” (s.a.v) (1)
2- Zira “Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. (s.a.v) (2) Şimdiki durumda ise Mü’min mümin kardeşinin evinden çalıyor ve ona beton tabutluklar inşa ederek (hem de parası karşılığında) canına, malına ve ailesine suikast düzenliyor! Onu bilerek ve isteyerek ölüme terkediyor. Bu resmen canavarlıktır!
3-Bir insanın bileklerini keserek onu öldürmekle, oturduğu evin kolonlarını keserek onu öldürmek arasında hiçbir fark yoktur. Hatta ikincisi daha profesyonel bir cinayettir!
Bunu seyredenler ve ses çıkarmayanlar da bu cinayete ortaktırlar.
4-Başkalarının gözyaşlarından ve acılarından; mutluluk ve refah devşirmek en büyük alçaklıktır!
5-Ayaklarının dibine kadar pisliğe battığı halde özgürlük şarkıları söyleyen tek hayvan horozdur. Ey vatan hainleri! Horozlandıkça pisliğin dibine batıyorsunuz!
6-“Felâket ve musibetler bir insanın kişiliğini inşa etmez, mevcut olan kişiliğini ortaya çıkarır.” Yardım malzemelerini yağmalayan çapulcular depremden önce de çapulcuydular ama gizliydiler. Deprem onların saklı karaktersizliğini ortaya çıkardı. İç yüzlerini açık etti. Hepsi bu!
7-Her hırsız para çalmaz, bazıları malzemeden çalar, bazıları güven çalar, bazıları da yaşam sevincinizi çalar. En kötü hırsızlık, güven hırsızlığıdır.
8-Peygamber Efendimiz (s.a.v) “göze zararı vardır” diyerek mezardaki eğriliği bile düzelttirmiştir. (3) Bu kadar estetik kaygılar gözeten bir dinin mensuplarıyız. Zira “Allah işini güzel yapanları sever.” (4)
9-Kadere iman farzdır ama kadercilik haramdır. Asıl olan önce tedbirdir, sonra tevekküldür.
10-Kolay af gören insanlar, yüzsüz ve arsız olurlar. Aynı suçları, tekrar ederler.
“Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız. (5)
«Kısasta hayat vardır» sözü, gerçekten dikkate değer bir ifadedir. Zira kısas tatbik edilirse bir kişinin öldürülmesiyle pek çok kimsenin yaşaması sağlanır. Çünkü cezasının ölüm olduğunu bilen kimse, bu suçu işlemeyecektir.
11-Sadece elleriyle çalışan işçidir,
Elleri ve aklı ile çalışan kalfadır,
Ellerini, aklını ve kalbini de işin içine katan ustadır.
12-Bir insan aynı hataları sürekli olarak tekrar ediyorsa,
Kişisel tarihinden ders almayı reddeden bir tutum içindedir demektir.
İkazlardan ders çıkarmayanlar, enkazlardan dert çıkarırlar.
13-Hak bir dava, batıl metotlarla mağlup olurken;
Batıl bir dava, hak metotlarla galip gelebilir. Niyetimiz kadar metodumuzun da Hak olması gerekir.
14-Kurtların çok olduğu yerde ceylan masumiyetiyle duramazsınız. Kurt sizi yer ve sizin torununuzdan da dişinin kirasını tahsil eder. İşte zalimler bu kadar acımasızdır. Onlara karşı ceylan masumiyeti değil, aslan heybeti gerektir.
“Meydan okumalara cevap veremeyen milletler yok olurlar.” (6)
15-Biz ağlarken gülenler, biz acı çekerken zevkten dört köşe olanlar, bizden değillerdir. Zira, “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (s.a.v) (7)
16- Aynı açıdan değil,
Aynı acıdan bakanlar birbirini daha iyi anlar.
17-Bu kavga, Olimpos Dağı'nın çocukları ile Hira Dağı'nın çocukları arasındadır. Kıyasıya bir savaştı bu... Haç'la Hilâl'in, Batı'yla Doğu'nun, İman'la İnkâr'ın savaşı. (8)
“Ölüm Allah Allah Dedirtir.”
“Böyle ahmaklardan mühim bir mevkii işgal eden birisi demiş ki:
“Biz Allah, Allah diye diye geri kaldık; Avrupa top, tüfek diye diye ileri gitti.”
“Cevâbü’l-ahmaki’s-sükût” kaidesince, böylelere karşı cevap sükûttur. Fakat bazı ahmakların arkasında bedbaht âkıller bulunduğundan deriz ki:
Ey biçareler! Bu dünya bir misafirhanedir. Her günde otuz bin şahit, cenazeleriyle “El-mevtü hakkun” hükmünü imza ediyorlar ve o dâvâya şehadet ediyorlar. Ölümü öldürebilir misiniz? Bu şahitleri tekzip edebilir misiniz? Madem edemiyorsunuz; mevt Allah, Allah dedirtir. Sekeratta Allah, Allah yerine hangi topunuz, hangi tüfeğiniz, zulümat-ı ebedîyi o sekerattakinin önünde ışıklandırır, ye’s-i mutlakını ümid-i mutlaka çevirebilir?
Madem ölüm var, kabre girilecek, bu hayat gidiyor, bâki bir hayat geliyor. Bir defa top tüfek denilse, bin defa Allah Allah demek lâzım gelir. Hem Allah yolunda olsa, tüfek de Allah der, top da Allah-u Ekber diye bağırır, Allah ile iftar eder, imsak eder.” (9)
“İnsan Denen Meçhul!" (10)
*İnsan bu medeniyette dejenere oluyor.
*Gerçekte bugüne kadar bütün siyasi ve ekonomik doktrinler, insan ilmini ihmal ettiler.
İnsan tekrar yücelmesi için, kendini yeni baştan inşa etmek zorundadır.
*İnsanın dikkat ve iradesini mütemadiyen yönelttiği madde dünyası, organik ve manevi dünyanın varlığını hemen, hemen tamamen unutturdu.
*Bu medeniyet bizim gerçek tabiatımız bilinmeden kurulmuştur.
*Kendimizi bilmek ilmi, geleceğin eseri olacaktır.
*İnsanların en büyük arzusu ebedi gençliktir. Ancak hiç kimse bunun sırrını keşfedememiştir. Oysa ona gittikçe artan şiddette ihtiyacımız var.
*Medeniyetin gayesi ilmin ve makinelerin ilerlemesi değil insanın ilerlemesi olmalıdır.
*Modern toplumun doğmalarından hiçbiri yıkılmaz güçte değildir. Başka bir medeniyet ve yaşayış tarzları pekâlâ mümkündür.
*Konforsuz kültür, lüksü olmayan güzellik, fabrika esirliği getirmeyen makine, maddeye tapılmayan ilim, insanlara sonsuz şekilde zekâlarını, ahlak ve din duygularını yitirmeden gelişme imkânı verecektir.
*Gerçekten modern toplum, başlangıçtan itibaren entellüktüel bir hatanın acısını çekmiştir. Rönesans’tan beri hiç durmadan tekrarlanan bu hata, insana kimyevi bir madde bir makine çarkı muamelesi yapıp, onu ahlâki, estetik ve dini faaliyetlerinden kesip almak hatasıdır.
*Oysa insan kendi oluşturduğu çevrede bir yabancı durumundadır. Demek ki, cansız medde ilimlerinin canlı varlıklar ilimlerine nazaran muazzam ilerleme kaydetmiş olması insanlık tarihinin en feci hadiselerinden birisidir.
*Hakikati seyretmek isteyen kimse, önce kendi içinde sükûnu sağlamalıdır.
*Akıl zayıflığı ve delilik; endüstriyel medeniyet için ödemek zorunda olduğumuz bir fidye gibi görünüyor.
*Modern terakki bize altının yanında bir hayli kalp para da vermiş bulunuyor.”
Almanya’da Bir Lise Müdürünün Her Yıl Öğretmenlere Gönderdiği Mektup:
Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü.
İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları,
iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar,
işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler,
lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar.
Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum. Sizlerden isteğim şudur: Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma-yazma, fen, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa, ancak o zaman önem taşır.
KAYNAKÇA
1-(Müslim, Îmân 164)
2-(Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58.)
3- Tabakât, 1:142
4-Âl-i İmrân Suresi. 148. Ayet.
5-Bakara Suresi. 179. Ayet.
6-Arnold Joseph Toynbee
7- (Buharî, Edeb 27; Müslim, Birr 66)
8-(Cemil Meriç)
9-(Said-i Nursi. Mektubat)
10-(Dr. Alexis Carrel)
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.