Erdem Yazaroğlu

Erdem Yazaroğlu

BİR YUDUM FERASET-5

Ferasete Katkı Yapacak Bazı Hususlar-2

1-Bir Ahmaklaştırma Türü de Hüsn-ü Zan Kavramıdır.

Haram olan işlerde hüsn-ü zan olmaz, kuvvetli şüphe olan durumlarda hüsn-ü zan olmaz.

Tedbir vardır, tedbir. Ortada emniyet telkin etmeyen bir durum varsa kimse buna hüsn-ü zanla bakmamızı bekleyemez bizden. Biz tedbirimizi alırız. Mesafeli davranırız. Zaten Hazreti Ömer (r.a) efendimiz bu konuda çok güzel bir tespit yapmıştır:

“Şaibeli davranışlar yüzünden başı sıkıntıya giren insan kendisini suçlasın, kendisini sorgulasın.” 

Kalbinizin soğukluk hissettiği insanlara dikkat ediniz.”

Su-i muameleye veya şaibeli davranışlara dileyen hüsn-ü zan edebilir. Bu onun seçimidir ve hayat seçimlerden ibarettir. Ama şaibeli davranışlar sergileyen ve güven vermeyen insanlara karşı tedbirli, mesafeli olmamız aklın ve tedbirin bir gereğidir. İnsanları hüsn-ü zan edeceksiniz diye güvenilmez insanlara karşı ahmaklaştırmak da yine karanlık güçlerin bir oyunudur. Yakın tarihimiz bunun en güzel şahididir. Hiç kimse eşine yan gözle bakan bir insana hüsn-ü zan etmez. Ya da sık, sık:

–Eşiniz hanımefendi nasıllar acaba, diye sorulan süfli bir soruya hüsn-ü zan etmez. Ediyorsa ya süper ahmaktır ya da geyiklerle bir akrabalığı vardır.  Ama dinimize, kutsallarımıza ve vatanımızın bölünmez bütünlüğüne karşı şaibeli davranışlar sergileyen, haçı gönlünde gizli papazlara ve onların türevlerine karşı hüsnü zan kavramını kullanarak insanları ahmaklaştırmak, bu büyük oyunun bir parçasıydı. Ne yazık ki âlim geçinen, âlim bilinen, konuştuğu zaman bol ahkâm kesen nice insanlar, gizli papazlar konusunda yanıldılar ve yanılttılar. Yanılttıkları halktan özür dilemek gibi bir erdemleri olmadı. Çünkü böyle bir erdemden mahrumdular. Aksine geçmişte gizli papazlara düzdükleri methiyeleri ortadan kaldırarak belge kararttılar. Bazılarının da gizli papazlara, gizli ziyaretleri sonradan ortaya çıktı. Bu gizli görüşmeleri deşifre edenleri linç etmeye kalktılar. Halktan bir özür bile dilemediler. Pişkin, pişkin konuşmalarına devam ettiler. O yüzden feraseti olmayanlar; âlimde olsalar, ahmak olmaktan kurtulamazlar ve takipçilerini de ahmaklaştırırlar. Bol hüsnü zan soslu yazılara, lütfen dikkat ediniz. Acaba altından hangi gizli papaz ya da muhibbi çıkacak, lütfen dikkat ediniz.

2-Kişinin Namazı Orucu Sizi Aldatmasın, Muamelatına Bakınız!

1-“Kişinin namazına, orucuna bakmayın; konuştuğunda, doğru konuşup konuşmadığına, kendisine emniyet edildiğinde, güvenilirliğini ortaya koyup koymadığına; dünya kendisine güldüğünde, takvayı elden bırakıp bırakmadığına (menfaat anındaki tavrına) bakıp öyle değerlendirin." (s.a.v)

 “Kişinin namazı, orucu sizi aldatmasın. Dileyen oruç tutar, dileyen namaz kılar. Fakat güvenilir olmayanın dini de olmaz.” (s.a.v)

 (Kenzu’l-Ummal, h. No: 8435, 8436).

2–Bir kimseyi su üzerinde yürüdüğünü veya havada uçtuğunu görseniz bile, onunla aldanmayın. Bilakis onun durumunu Kitap ve sünnetin ölçüsüne vurun…”

İmam-ı Şafi (r.h) (bk. Siyeru’l-Alam, 12/348; Merkezu’l-Fetva, Rakam’l Fetva: 53617).

3– “Erzurum’da yakaladığımız Müslüman olmuş bir Rus ca­susunu temize çıkarmak için bir mahalle halkının karargâhıma geldiği zaman hallerine bakıp hatıratıma şu­nu kaydetmiştim: Ey Türkoğlu! Sen pek safsın, seni her­kes aldattı. Erdim diyen, döndüm diyen çemberinden at­lattı.”

Kazım Karabekir Paşa

4– “Hiçbir müfsit, ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hatta benim sözümü de ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktıysa kalpte saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz.”

(Said-i Nursi (r.h), Münazarat)

5–Bir kimse Hz. Ömer’in yanında başka birisini methediyor, ondan sitayişle bahsediyordu. Hz. Ömer (r.a):

-Onunla hiç yolculuk yaptın mı? diye sordu. Adam:

-Hayır dedi.

-Alış-veriş gibi içtimâî bir muâmelen oldu mu?

-Hayır.

-Peki sabah-akşam ona komşu oldun mu?

-Hayır.

Bu cevaplar üzerine Hz. Ömer (r.a):

-Kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a yemin ederim ki sen onu tanımıyorsun” dedi.

(Gazâlî, İhyâ, III, 312)

6– “Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) zamanında Allah katından gelen vahiy sayesinde insanlar gizli hallerinden de sorumlu tutuluyorlardı. Hiç kuşkusuz vahyin arkası kesilmiştir. Biz ise şu anda sizleri, bize apaçık belli olan davranışlarınız sebebiyle hesaba çekeriz. Dolayısıyla bize iyi davranışlar gösteren kimseyi, emîn kimse bilir ve ona yaklaşırız. Onun gizli hâllerinden hiçbir şeyi araştırmak bize düşmez. O kişinin gizli hâlleriyle alâkalı hesabı Allah’a kalmıştır. Bize karşı kötü davranışlar sergileyen kimseyi de emîn bulmayız. O kişi, maksadının iyi olduğunu söylese bile ondan emin olmaz ve kendisini tasdik etmeyiz.”

(Hz Ömer (r.a) (Buhârî, Şehâdât 5).

7–Kalbinizin soğukluk hissettiği insanlardan uzak durunuz. Hz. Ömer (r.a).

8–Hz. Ömer (r.a) rivayet ediyor: “Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, ağzı iyi laf yapan münafıktır.” (s.a.v)

(Camiüssağir, 305).

9–Hazreti Hüseyini (r.a) katledenlerde cemaatle öğle namazını kılmışlardı, hazreti Hüseyin’i (r.a) katletmeden önce.

10–Hicaz halkını Osmanlı’ya karşı kışkırtan İngiliz casusu Lavrence, çok güzel Kur’an okur ve onu dinleyenler ağlarmış.

11–Bugün İngiliz sömürgelerinde kraliçe için canını verecek yüzbinlerce Müslüman asker bulunuyor. Bizi, kimsenin inancı ve itikadı ilgilendirmiyor. Muamelatı ve sunduğu 6 temel emniyet ilgilendiriyor.

12–Önce anahtar soruyu sormalıyız: Güvenilir mi, 6 temel emniyeti sunuyor mu, hedefi ne, nereye koşuyor ve kimin menfaatlerine hizmet ediyor?

13-Sultan Fatih İstanbul’u fethetmeye çalışırken, Bizans saflarında Fatih’e karşı savaşan ve “Allah’ım gavurcuklarımı koru!” diye dua eden Cibali Baba isimli meczup zat varmış.  Bu zatın da Müslüman olduğu söylenir.

O zaman bir tane Cibali Baba vardı,

Şimdi bir ise binlerce Cilalı Baba var.

Yüzleri ayakkabı köselesi gibi, İngiliz cilasını yedikçe parlıyorlar. Şahsi ihtirasları için yapamayacakları ihanet yok! İlerlemiş yaşlarına rağmen tam bir fırıldaklar. Burada bir Eskimo atasözü aklıma geldi: “Rüzgârsız havada dönen fırıldağın, mutlaka bir üfleyeni vardır.”

14–Sahibinin yemini yeyip komşunun kümesine yumurtlayan tavuğun yumurtasının kalitesine bakılmaz, tavuğun icabına bakılır. Aynen bunun gibi vatan hainlerinin itikadı bizi ilgilendirmez. Vatan hainlerinin itikadına değil, icabına bakılır.

 3-Dost Cephe Nasıl Bulunur?

 İmam-ı Şafi’ye sordular:

 “Fitne zamanı hakkı tutanları nasıl anlarız?”

Demiş ki: “Düşman okunu takip ediniz, o sizi hak ehline götürür.”

Bir yerde düşmanın okları nereye düşüyorsa orası dost cephedir.

Bir de şöyle bir sağlama yapabiliriz... Her Müslüman için 6 temel emniyet vazgeçilmezdir.

Can emniyeti,

Mal emniyeti,

İnanç emniyeti,

Irz emniyeti,

Sır emniyeti,

Nesil emniyeti,

Bu altı temel emniyeti ifsat ve imha etmek isteyen altı ok nereden ve hangi cepheden geliyorsa oraya asla güvenilemez ve orası “Bermuda Şeytan Üçgeninden” daha tehlikelidir!

Bu altı temel emniyetle ilgili olarak Müslümanların yakın tarihte ödediği bedellerin detaylarını; Üstad Necip Fazıl’ın, Üstad Kadir Mısıroğlu’nun, Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi’nin (Cenab-Hak cümlesinden razı olsun) ve daha nice alimlerimizin baha biçilemez eserlerine havale ederek,  tarihi bir belgeyle konuya ışık tutmak istiyorum.

Belki kafası karışıklar için net bir bilgi olur:

“Tek mektep dokuz yaşındadır. Arap harflerini bilmeyen okumuş çocukların sayısı 400 bini geçti. Dolaba attığımız son feslerin kırmızı çuhaları ve kara püskülleri çürüdü... Son medreselinin saçı ağardı. Bizim bütün gençliğimizce süren kavganın adı, eski-yeni kavgası oldu. Bu ad yanlış konmuştur.

Bu kavganın asıl doğru adı eski ve yeni değil, iki medeniyet, iki kültür, iki çağ kavgasıdır.

 Bizim ismimiz gâvur, karşımızdakilerin ismi mürteci idi.  Haç ve hilal gibi çarpışıyorduk.”

Falih Rıfkı Atay

Şimdi İslam'a ve Müslümanlara Gerici Diyenlerin Kimliğine Bakalım:

“Ben Fransa’da bir at yarışına gittim…Bilirsiniz, at yarışları bir daire üzerinde olur. At yarışlarında daima aynı cins atlar koşar.
İngilizler bir arada, Araplar bir arada, yarım kanlar bir arada. Çünkü düşük kan koşamaz, öbüründen geride kalır.Birinci ile sonuncu arasında devir farkı yoktur, 30-40 metre fark vardır nihayetinde.

O gün tuhaf bir şey oldu. Kim bilir hangi kaltaban (namussuz) katırın soyundan gelme bir at kelli felli olmasına rağmen, ense kulak yerinde koşmadı.
Fransız halkı biraz asabi bir millettir, yuha diye bağırıyorlar... Subay yarışıydı. Subay; mahmuz, kamçı basıyor, gitmiyor at. Dört devirdi yarış.
Öbür atlar üçüncü devri bitirdiler dörde giriyorlar, o daha birinci devri bitiriyor; fakat onların önünde, bitiş noktasına daha evvel vardı.

İşte bize gerici diyenler bu kaltaban katırın cinsinden gelenlerdir...”

Necip Fazıl (r.h)

4-Hariçte Tehlike Varken Dâhildeki İhtilaflar Unutulur.

1-Hazreti Muaviye’nin Bizans Kralına Yazdığı Mektup:

Ahmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya kitabında bu mektubun hikâyesini anlatır: Hz. Muaviye, Hz. Ali’ye karşı çıkmak üzere harp hazırlıklarıyla meşgul iken, Rum Kayseri’nin Şam’a sefer hazırlığında bulunduğu işitilir. Muaviye orada vali olarak bulunmaktadır. Heraklius Müslümanlar parçalandı, ihtilafa düştü, kuvvetleri zayıfladı mülahazasıyla bu fırsattan istifade etmek istiyor. Başka bir rivayette de Heraklius, Hz. Ali’ye karşı Hz. Muaviye’ye iş birliği teklifinde. İşte bu durumdayken Hz. Muaviye imparatora şu mektubu gönderiyor:

“Ey Rum Kayseri, eğer Şam üzerine gelirsen, sahibimle (Hz. Ali) derhal sulh ederim ve onun askerine öncü [komutan] olarak senin üzerine gelirim. Ve Allah’a yemin ederim ki, başkentin olan sisli dumanlı Konstantiniyye şehrini yakıp, yıkıp kapkara kömür haline korum ve yerden havuç çekilip koparıldığı gibi seni mülkünden çekip çıkarırım ve sana domuz çobanlığı yaptırırım.”

2-Kâ’b İbni Malik Anlatıyor:

 Bu ünlü sahabe, herhangi bir mazereti olmadığı halde Tebük gazasına katılamıyor. Sefer Bizans’a karşı tertiplenmiştir. Sefer dönüşü Allah’ın Resulü sefere katılmayanları çağırarak onları muhakeme eder. Münafıklar bahaneler uydurarak kendilerini affettirmenin yolunu bulurlar. Arkadaşları Kâ’b’a da bir bahane dermeyan etmek suretiyle bağışlanabileceği yolunda telkinlerde bulunurlar. Fakat Kâ’b yalan söylemeyi içine sindiremez, doğruyu söyler. Allah’ın Resulü de: “İşte bu doğruyu söyledi, onun hakkında Allah’tan hüküm gelinceye kadar kimse onunla konuşmasın” der. Çetin sınavlarla bir elli gün geçirir Kâ’b… İşte o günlerin birinde Gassân Meliki’nden bir mektup gelir.

Gerisini ondan dinleyelim:

“Günün birinde Medine çarşısında dolaşıyordum, yiyecek satmak üzere gelen Şamlı bir çiftçi ‘Kâ’b ibn Malik’i bana kim gösterir?’ diyordu.

Halk da işaretleriyle beni göstermeye başladılar, adam yanıma gelerek Gassân Meliki’nden getirdiği bir mektubu verdi. Ben okuma yazma bilenlerden olduğum için mektubu açıp okudum. Selamdan sonra şöyle diyordu: ‘Efendinizin size karşı hoş olmayan muamelede bulunduğunu haber aldım. Allah sizi hukukun çiğnendiği ve kıymetin bilinmediği bir yerde bırakmasın, hemen yanımıza gel size ikram ederiz.”

Mektubu okuyunca bu da başka bir beladır dedim, hemen onu ateşe atıp yaktım.”

(Buhârî, Megâzî 79; Müslim, Tevbe 53. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre 9).

3-Hz. Eyyup El-Ensari’nin (r.a) Örnek Tutumu:

Ebu Eyyüb el-ensari (r.a), Hz. Ali döneminde Muaviye ile arasında çıkan Hilafet tartışmasında Hz. Ali’nin yanında yer almış; daha sonra aralarında çıkan savaşta da Hz. Ali (r.a) efendimizin yanında Muaviye’ye (r.a) karşı savaşmıştır.

Kâfirlere karşı ise, Muaviye’nin yanında yer almış ve onun ordusunda, kâfirlere karşı savaşmıştır. Yezid’in ordu komutanlığını yaptığı İstanbul’a düzenlenen seferde ilerlemiş yaşına rağmen orduya katılmış ve bu savaşta hastalanıp vefat etmiştir. Onun bu örnek tavrından çıkaracağımız ders şudur:

Hariçte tehlike varken, dâhildeki ihtilaflar unutulur.

4- “Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver'e, Venizelos ile beraber Said Halim'e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir."

Said-i Nursi (r.h)

 

Bu yazı toplam 1990 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
36 Yorum