
Erdem Yazaroğlu
BİR YUDUM FERASET-4
Ferasete Katkı Yapacak Bazı Hususlar:
1-Ara Rollere Aldanmayalım!
Bir insan, aslından uzun süre ayrı düşemez. Bir asker uzun süre Mareşal taklidi yapamaz. Basit ve adi tavırları kendini ele verecektir. Geçici ara yüzlere, geçici rollere aldanmayalım. O kısa sürer. Duvardaki durgun saatte, günde iki defa doğruyu gösterir. Ama gün gelir her şey aslına rücu eder. O yüzden daima büyük resmi görelim.
Neymiş efendim, kriptonun biri ara-sıra fakirlere yardım ediyor, kandillerde Kur’an okuyormuş!.. O yüzden iyi bir insanmış. Aman ne zeka, ne zeka… Ama aynı kripto kameralar eşliğinde cihangir padişahımıza nefretini kusuyor. İki üç kuruşluk yardımı gören kafa bu nefreti ve kini göremiyor işte. O yüzden feraset büyük bir nimettir. O yüzden, “ilim cehaleti izale eder ama eşeklik baki kalır” demiş atalarımız.
Ebu Leheb’te, Peygamber Efendimiz (s.a.v) doğduğunda çok sevinmiş ve cariyesi Süveybe hatunu azat etmiştir. Süveybe hatun, Peygamber Efendimizin (s.a.v) ilk sütannesi idi. (Halebî, I, 138)
Ama aynı Ebu Lehep, Peygamber Efendimiz (s.a.v) kutlu davasının, amansız bir düşmanı idi. Bedir zaferiyle, kahrından ölecek kadar amansız bir İslâm düşmanıydı. O yüzden ara yüzlere, ara rollere aldanmayalım. Daima büyük resmi görelim. Konumuzla ilgili bir hikâye ana fikrimize katkı sağlayacaktır.
Bir Kıssa:
Vaktiyle bir anne köpek, yavrularını yanına toplamış ders veriyordu:
–Bakın yavrularım, şu falan zatı görüyor musunuz?
Yavrular:
–Evet anne, onu görüyoruz.
–İşte o zat, âlim ve fazıl bir zattır. Onu görünce sakın hürmette kusur etmeyin ve hemen yol verin.
Yavrular:
–Tamam anne, onu görünce hürmet edeceğiz ve saygısızlık etmeyeceğiz.
Bir gün âlim zat, anne köpeğin bulunduğu muhitten geçerken, anne köpek hızla koşmuş ve hırlayarak âlim zatın paçasından kapmış. Sonra da yavrularının yanına geri dönmüş.
Yavrular hayretle sormuşlar:
–Anne bu davranışını anlayamadık. Hem âlim zata hürmette kusur etmeyin dedin. Hem de hırlayarak paçasından kaptın.
Anne köpek, köpekçe bir bilgelikle cevap vermiş:
–Evet yavrularım. O zatın âlim ve fazıl olduğu bir hakikattir. Ama bizimde bir köpek olduğumuzu unutmayın. Hırlamak ve ısırmak bizim köpekliğimizde var. Biz köpekliğimizden uzun süre ayrı kalamayız!
2-Tarafsızlık, Küfür Namına Bir Tarafgirliktir.
Müslüman haksızlığa taraf olamaz. Zulüm kimden gelirse gelsin o konuda asla taraf olmaz. Zalim sırtlana muhabbet, mazlum kuzuya ihanettir. Bırakın zalime taraf olmayı zulme meyletmek bile yasaklanmıştır. (Hud Suresi.113) Ama Hak konusunda Mü’min tarafsız değildir ve olamaz. Dinin hak sabiteleri konusunda; ben tarafsızım objektif düşünüyorum diyemez. Bu bakış açısı maazallah adamın itikadını bozar. Çevremde okumuş birçok insanın kendi kaynaklarımıza şüpheyle baktığını ama batılı, batıl filozofların sözlerine balıklama atladığını defalarca tecrübe ettim. Hikmetli bir sözü batılı bir filozofun veya yazarın adıyla aktardığım zaman, insanların ağzı mağaranın giriş kapısı gibi açılıyordu. Sonra o sözün bir İslâm âlimine ait olduğunu kaynağıyla verdiğimde yüzlerdeki şaşkınlık ifadesini görmeliydiniz. Hayretle açılan ağızlar, mahcubiyetle kapanıyordu. En trajikomik olanı ise şuydu: Aynı hikmetli sözü batılı bir filozof söyleyince bilimsel ve objektif, bir İslâm âlimi söyleyince vaaz ve tarafgir olarak telâkki ediliyordu. İşte bu kafa, aşağılık kompleksi içinde olan bir kafadır. Yine bir Mü’min; Allah (c.c) ve Peygamber Efendimize (s.a.v) ve Kur’an’ımıza hakaret eden ve düşmanlığı açığa çıkmış bir adam hakkında, hâlâ tarafsızım diyemez. Allah (c.c) ve Peygamber (s.a.v) düşmanlarını sevemez. Seviyorsa ya ahmaktır, ya münafıktır! Deli olmadığı sürece bu fiilinden sorumludur.
Şimdi başlıktaki cümleyi tekrar edelim: Tarafsızlık, küfür namına bir tarafgirliktir.
Ben tarafsızım diyen bir insan şöyle demek istiyordur: Ben aslında küfür namına tarafgirim. Ama anlaşılmasın diye böyle söylüyorum.
3-Öfkesiz Fikir, Fikirsiz Öfke!
“İnsan başını sıçan kafasından ayıran tek hassa… Ha tüfeği olmayan asker, ha öfkesi olmayan fikir… Kollarımız, kuvveti nasıl sinir cümlemizde bulursa, herhangi bir dünya görüşü de sinir cümlesini fikir öfkesinde ele geçirir. Fikir öfkesi, düşünüş tarzlarının asabî cihazı, manivelası, icra müessiridir. Zihin onun sayesinde dinamizmaya kavuşur, yıldırımlaşır, kudrete erer, cansız bir ölçü kalıbı olmaktan kurtulur. Tek kelimeyle fikir öfkesi, kıymet hükümlerimizin hamle ve irade kaynağı… Onsuz fikir, duvarda veya sandıkta, evde veya dükkanda, kalabalıkta veya tenhada, ikide bir ötmekten başka hikmeti olmayan aptal bir guguklu saattir. Fakat öfkesiz fikir ne kadar acıklı bir manzaraysa, fikirsiz öfke de o nispette merhamete lâyık bir levha… Ruhî teessürlerini [duygularını] herhangi bir görüş sistemine irca edemeden, rastgele bağıran çağıran, kıran döken, tepinen dövünen bünyelere haklı olarak hasta der, geçeriz. Harikulâde muvazene [denge], öfkesiz fikirle, fikirsiz öfkenin arasında yerini bulan, müşterek bir akıl ve sinir nâkıliyetinde… Bazı kalemlerdeki öfke edası bir takım hantal mizaçların hoşuna gitmiyor. Onlar, ifadede itidal, ruhta rükûdet [durgunluk] taraflısı… Böylelerine acımak lâzım, zira onlar görülmesi kolay olan öfkeyi görüyorlar da görülmesi kolay olmayan fikri görmüyorlar. Böylelerine, suyu içilip de tanesi bırakılan hoşaf misalini hatırlatmaktan başka çare yoktur.”
(Necip Fazıl. Fikir Öfkesi) (Çerçeve -4 Haziran 1952 -Büyük Doğu 20. Sayı).
4-Ev Zencisi, Tarla Zencisi
“…Amerika’da kölelik döneminde, benim gibi insanlar kölelere gerçeklerden bahsettiği zaman adamı öldürmezlerdi. O adam gittikten sonra kölelere bir ‘ev zencisi’ gönderirlerdi ki, gitsin de o adamın yaptığını bozsun. Bu dediğimi anlamanız için zenci tarihini biraz okumanız lazım. İki tür zenci vardı; ev zencisi ve tarla zencisi. Ev zencisi her zaman sahibine iyi baktı. Tarla zencisi kontrolden çıkacak olsa ev zencisi onu tarlaya bağlardı. Araziye geri koyardı. Ev zencisinin bunu yapması şaşılacak şey değildi, çünkü ona tarla zencisinden daha iyi yaşam şartları garanti edilmişti. Yemeği öbür zencilerden daha iyiydi, daha iyi giyinirdi, daha iyi evde kalırdı. Efendisinin dibinde kalırdı; çatı katında ya da bodrumda yaşardı.
Efendisi ne yerse onu yerdi, ne giyerse onu giyerdi. Ve aynı efendisinin lehçesiyle konuşurdu. Ve efendisini, efendisinden bile çok severdi. Bundan dolayı efendisinin incinmesini hiç istemezdi.
Efendisi hasta olursa ‘patron, nasıl hasta olduk ya?’ derdi. Efendisi hasta oldu diye adam da hasta olurdu. Efendisinin evi tutuşsa, alevleri söndürmeye ilk o koşardı, efendisinin evi yansın istemezdi. Efendisinin malına zarar gelsin istemezdi, efendisinin malına efendisinden çok sahip çıkardı. İşte bu, ev zencisiydi.
Ama bir de tarla zencisi var. Barakalarda yaşayan, kaybedecek hiçbir şeyi olmayan… Onlar en berbat elbiseleri giyerlerdi, en kötü yemeği yerlerdi ve fırçayı da onlar yerdi. Kaplarına sığmıyorlardı, efendilerinden nefret ettiler; evet ettiler! Adam hasta olduğunda ‘gebersin’ diye dua ettiler. Efendisinin evi tutuşsa ‘daha kuvvetli bir rüzgâr çıksın’ diye dua ettiler. Bu ikisi arasındaki fark buydu. Ve bugün hala aramızda ev zencileri ve tarla zencileri var. Ben bir tarla zencisiyim.” (Malcolm X).
5- Vatan Sevgisi
Feraset konusunda insanların aldatıldığı en önemli hususlardan biri de vatan sevgisidir. Bazı radikal yazarlar ve onların takipçileri vatan sevgisini; “çamur ve balçık seviyesine” indirgemişlerdir.
Bilinmelidir ki, bu tarz guruplar ve bu sefil fikirler, İngiliz laboratuvarında üretilmiştir. Allah’a ve Ahiret gününe inanan bir Mü’min’in vatanına ihanet etmesi asla düşünülemez. Bu tarz sefil düşüncelere inanıyorsa, ya lehinde ve aleyhinde olan şeyleri ayırt edemeyecek kadar ahmaktır ya da İngiliz haşhaşıyla beyni mangurtlaşmıştır. Vatan sevgisini çamur ve balçık seviyesine indirgeyenler, çamur karakterli adamlardır. Ruhlarında her türlü “kirli ayak!” gezinebilir. Onlar, tasmaları efendilerinin ellerinde satılık adamlardır. Farklı düşünmek başka şeydir, vatana ihanet başka şeydir.
Her ne olursa olsun şehit lider merhum Muhsin Yazıcıoğlu (r.h) gibi deriz:
–“Vatan sevgisi maya gibidir, sütü bozuklarda tutmaz.”
Evet, Vatan sevgisi anser balı gibidir, ona alçaklarda rastlanılmaz.
Şimdi önce bazı konuşmaları dinleyelim…
ABD’nin meşhur ve uluslararası pek çok karanlık hadiseye imzasını atan “dâhi” diye pazarlanan dışişleri eski bakanlarından Henry Kissinger Rockefeller Vakfı’nda yaptığı bir konuşmada bakınız demiş ki:
“-Amerika olarak neden güçlüyüz biliyor musunuz? Biz aramızdaki vatan hainlerini öldürürüz. Diğer ülkelerdeki hainleri ise kahramana dönüştürüp, o ülkelerin üst konumlarına getiririz!”
Churchill ise bir konuşmasında demiş ki:
Nesillerden beri İngilizce'ye yerleşmiş olan sözcüklerin değiştirilmesine karşıyım. Şimdiye kadar kullandığımız sözcüğün özel bir anlamı yoksa yerel kullanma biçimini benimseyebiliriz. Ancak, İstanbul ve Ankara için bu söz konusu değildir. ‘Constantinople’ sözcüğünün asla terk edilmemesi gerekir, ancak aptalların anlaması için ‘İstanbul’ tırnak içinde yazılabilir. Kedilerinden tanıdığımız Angora’nın da Ankara’ya dönüştürülmesine var gücümle karşı çıkacağım.”
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) eski Başkanı Orgenaral David Petraeus'a olası bir Türk-ABD sıcak çatışmasında neler olabileceği soruldu. Türklerin bölgedeki Araplardan farklı olduğunu vurgulayan Petraeus, şu ifadeleri kullandı:
“Orada durup iki defa düşünmeleri lazım; Türklerden bahsediyoruz, kontrolümüzdeki Araplardan değil. Düzenli taktik ve biz de bile olmayan disiplinli bir orduya sahipler. Geri çekilme gibi bir huyları yok ve bu olasılığı hiç düşünmüyorlar. Topyekün savaşan bir millet. Olasılık hesapları yapmıyorlar, akıllarında toprakları ve dinleri varsa kaygılanıp sonlarını düşünmüyorlar…”
Yukarda metnini verdiğimiz konuşmalardan da anlaşılacağı üzere, batılı emperyalistlerin en büyük hedefi daima bizim vatanımız Müslüman Türkiye ve bizim milletimiz Müslüman Türk Milleti olmuştur. Çünkü hiçbir İslâm ülkesinin batılı emperyalistleri “tedirgin edecek” bir potansiyeli yoktur. Basit bir soruyla bunu anlayabiliriz. Batılı emperyalistler Suudi Arabistan’daki “şeriat rejiminden” niçin rahatsız olmuyorlar?
Çünkü Suud-i Arabistan (Suud-i Amerika) gibi ülkeler kukladır ve tasmaları ellerindedir. Batılı emperyalistler tasmasını tuttukları ülkelerden niçin rahatsız olsun ki? Malcolm X’sin dediği gibi, onlar ev zencisidir, beyaz evin, beyaz adamın zencisidir.
Bir başka husus da şudur: Ülkelerine emperyalistlerce operasyon çekilen masum halklara, en çok sahip çıkan ülke kimdir? Son elli yılda; Afganlı, Suriyeli, Somalili, İranlı, Iraklı, Çeçen, Sudanlı ve daha birçok ülkenin vatandaşları niçin bizim ülkemize hicret ediyor? Diğer İslâm ülkeleri neden muhacirlere sahip çıkmıyor?
Bütün bunları birleştirdiğimizde bizim vatanımız Türkiye ve bizim milletimiz Müslüman Türk Milleti, İslâm’ın son kalesidir. Bu kale düşerse bütün İslâm Ümmeti düşecektir.
Henry Kissinger, Churchill, Orgeneral David Petraeus ve daha nice batılının gördüğü gerçeği göremeyenlere, Cenab-ı Hak basiret, feraset ve istikamet nasip etsin (Âmin). Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun sözünü tekrar edelim:
“Vatan sevgisi maya gibidir, sütü bozuklarda tutmaz!”
Bir Kıssa-Bir Hisse!
Ne zaman hızla ilerlemeye başlasam tutup ters çevirdiler...
Kaplumbağaya sormuşlar:
-Buradan karşı köye ne kadar zamanda gidersin?
Kaplumbağa cevap vermiş:
-Yağmuru, çamuru, rüzgârı, inişleri, yokuşları hesap ettim. Üç günlük yol ama ben altı günde giderim.
Altı gün geçmiş...Ama kaplumbağa karşı köye gelememiş. Aramışlar taramışlar, yolun yarısında bulmuşlar kaplumbağayı.
-Hayrola demişler, üç günlük yolu altı günde bile gelemedin?
Kaplumbağa cevap vermiş:
-Sormayın arkadaş!.. Yağmuru, çamuru, inişi, yokuşu hesap ettim de, memleketin itlerini! hesap edemedim... Ne zaman hızla ilerlemeye başlasam tutup ters çevirdiler.
Yüce Rabbimiz; bizleri ve güzel vatanımızı, bu tasmalı itlerden ve çatı zencilerinin şerrinden korusun. Bizlere bunların oyunlarını görecek ve başlarına geçirecek feraset ihsan buyursun. Amin.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.