Erdem Yazaroğlu

Erdem Yazaroğlu

BİR YUDUM FERASET-3

Bazı İpuçlarını Değerlendirerek, Sonucu Baştan Görmek

Birinci Misal:

Birisi, kuyumcunun birine giderek “Altın tartacağım, bana terazisini versene” dedi. Kuyumcu dedi ki. “Babacığım, hadi git, bende kalbur yok!” Adam: “Alay etme benimle. Ver şu teraziyi” dedi. Kuyumcu dedi ki. “Dükkânımda süpürge yok” Adam “Kâfi yahu, bırak alayı” ben senden terazi istiyorum. Sağırlıktan gelme şu tarafa, bu tarafa, bu tarafa gidip durma, ver teraziyi” dedi.

Kuyumcu dedi ki: “Sağır değilim, sözünü duydum, söylediğim sözleri de manasız sanma. Sözünü duydum ama sen kuvveti, kudreti kalmamış bir ihtiyarsın, hiç şüphem yok, zayıflıktan elin titreyecek. Tartacağın altın da külçe değil, tozu var, kırık dökük bir şey, elin titreyecek, yere dökeceksin.

Sonra bana bir süpürge ver de toza, toprağa dökülen altınımı süpüreyim diyeceksin. Altını süpürüp bir yere toplayınca da güzelim kalbur isterim diye tutturacaksın. Ben işin sonunu önceden gördüm. İyisi mi hadi sen başka bir yere git.” (Mesnevi, Mevlana; Cilt 3; Hikaye 72).

İkinci Misal:

Bir gün Tilki ormanda seyahat ederken yolu bir mağaranın önünden geçer. Mağaranın önünde yaşlı bir aslan uzanmış güneşlenmektedir. Aslan tilkiyi görünce seslenir:

 -O merhaba Tilki kardeş! çok uzaktan geçiyorsun, şöyle yakına gel de iki hasbihal edelim, dertleşelim. Tilki tüm dikkatini mağaraya verir… Mağaranın önüne giden izlerin, geri dönüşümü yoktur. İzler, mağaraya doğru gitmektedir. Ama geri dönen bir iz yoktur.

Durumun vehametini hemen kavrayan Tilki, Aslana seslenir:

-Bakıyorum da bütün izler sana doğru gelmiş. Ama hiçbir iz geri dönmemiş. Geleni tuzağına düşürmüşsün, “gel sohbet edelim, dertleşelim” bahanesiyle avlayıp yemişsin. Bana müsaade deyip, koşarak oradan uzaklaşır.

Üçüncü Misal:

Bir gün atmacayla, şahin birlikte uçuyor ve sohbet ediyorlarmış. Atmaca, şahine gururlanarak sormuş:

-Bak aşağıda bir yem var, sen onu görüyor musun?

Şahin cevaplamış:

-Evet görüyorum. Bir süre yükselmişler, atmaca tekrar sormuş:

-Ben o yemi daha iyi görüyorum, sen de görebiliyor musun?

 Şahin:

-Hayır ben artık o yemi göremiyorum. Haydi bana gördüğün o yemi göster.

Atmaca gururlanarak:

-Elbette, gel sana o yemi göstereyim demiş. Hızla alçalmaya başlamışlar. Atmaca o noktayı göstereyim derken bir kapana kısılmış. Şahin atmacanın etrafında dönmeye başlamış ve demiş ki:

-Ahmak, ben o yemi gördüm, o yemin dibindeki tuzağı da gördüm. Hüner yemi değil, yemin dibindeki tuzağı görmektir. Sen yemi gördün ama yemin dibindeki tuzağı göremedin demiş.

Dördüncü Misal:

Vaktiyle bir papaz sık, sık dağlara çıkar Ezan-ı Muhammedi’yi (s.a.v) gür sesiyle okurmuş. Oradan geçen bazı Müslümanlar, onu İslâm’a girdi zannederek hürmet ve ikramda bulunurmuş. Bir gün oradan geçen arif bir zat olayın iç yüzünü “ferasetiyle” çözmüş.

Papaz, Ezan-ı Muhammedi’nin her cümlesini gür sesiyle okuduktan sonra, sessizce dudaklarını kıpırdatırmış. Arif zat, papaza fark ettirmeden yakınına kadar sokularak mırıldandığı cümleyi duymuş:

“Derler!” Yani Ezan-ı Muhammedi’nin (s.a.v) her cümlesinin sonunda kısık sesle “derler” dermiş. Yani ezan-ı Muhammedi’yi, aidiyet kipiyle değil, rivayet kipiyle okuyormuş.

Arif zat, papazın maskesini düşürmüş. O havalideki Müslümanların gözünü açmış. Darısı, haçını gönlünde taşıyan nice “gizli papazların ve papaz severlerin” başına!

Beşinci Misal:

Bir gün İbrahim bin Ethem hazretlerine dervişleri, mübarek bir zattan bahsetmişler ve onu övmüşler. İbrahim bin Ethem hazretleri dervişleriyle birlikte o zatı ziyarete gitmiş. Sohbetten sonra müsaade alıp ayrılmışlar. Yolda dervişleri İbrahim bin Ethem’e sormuşlar:

 -Efendim, bu zatı nasıl buldunuz?

İbrahim bin Ethem:

 -Bahsettiğiniz gibi değil, eğer öyle olsaydı, abdest alırken kıbleye karşı tükürmezdi.

Altıncı Misal:

Eğilimlerine Bakınız! Rivayet ederler ki: Bir ceylanla bir kurt evlenmişler ve çocukları olmuş. Müftüye: “Bunu kurt mu sayalım; yoksa ceylan mı? Onu kurt olarak kabul etsek, eti haram ve murdar olur; ceylan desek helal olur. Bunu hangisinden sayalım ve adını ne koyalım? Tereddütte kaldık.” diye sordular.

Maharetli müftü şöyle fetva verdi: “Bunun hükmü mutlak(kesin) değil; mufassaldır(detaylı). Bu yavrunun önüne bir deste ot ve biraz kemik koyunuz. Eğer kemiğe meylederse kurttur ve eti haram olur. Yok, eğer ota meylederse ceylandır ve onun eti ceylan eti gibi helaldir.”

Yedinci Misal:

Bir Allah dostu, müritleriyle birlikte seyahat ederken bir taraftan ses işitirler.  Sesin sahibi görünmemekte ve şöyle demektedir:

-Ey Kullarım! oruçlarınızı açınız, sizden razı oldum! Müritler hemen oruçlarını bozmak isterler. Allah dostu zat müdahale eder:

-Sakın ha oruçlarınızı bozmayınız. Bu ses şeytanın sesidir. Eğer Allah’ın sesi olsaydı her taraftan duyulurdu, tek taraftan değil! Ayrıca Peygamber Efendimizden (s.a.v) düşmeyen bir sorumluluk, bizden neden düşsün?

Sekizinci Misal:

Bir papaz, büyük şehirlerden birinde kiliseyi arar ve bulamaz. Bir çocuktan yardım ister. Çocuk, papazı kiliseye kadar götürür. Papaz teşekkür eder ve der ki:

-Yarın kilisemizdeki ayine gel ve sana Cennetin yollarını göstereyim. Zeki çocuk şöyle cevap verir:

-Papaz Efendi! Sen güneşin aydınlığında kilisenin yolunu bulamadın. Dalâletin karanlığında Cennetin yolunu nasıl göstereceksin?

Dokuzuncu Misal:

Bir İngiliz tüccar, internet üzerinden Müslüman bir tüccarla iş görüşmesi için randevulaşır. Şartlarda anlaşabilirlerse on bin deri mont ve on bin ayakkabı siparişi verecektir. İngiliz tüccar randevu saatinde kararlaştırılan otelde hazır bekler. Müslüman tüccar yirmi dakika gecikir. Müslüman tüccar otele geldiğinde, İngiliz tüccar kahvesini yudumlamaktadır.

Müslüman tüccara der ki:

-Sen ilk yalanını söyledin. Randevuna tam yirmi dakika geç geldin. Burası senin şehrin, ben başka bir ülkeden senin ülkene ve şehrine zamanında geldim. Sen ise kendi şehrinde randevuna 20 dakika geç geldin. Sen randevuna geç gelerek güvenilmez birisi olduğunu gösterdin. Sen gelesiye kadar, ben başka bir ülkeyle anlaşıp siparişlerimi verdim bile.

Onuncu Misal:

Yabancı bir insan kaynakları uzmanı, bir İslam ülkesinde çevresindeki iş adamlarının sık, sık inşa-Allah demeleri üzerine şöyle demiş:

 -İnşa-Allah’ın süresi falan ülkede 6 ay çekiyor, sizin ülkede ne kadar çekiyor merak ettim?

Onbirinci Misal:

Fareye demişler ki:

-Hemen az ilerde büyük bir baş peynir var, git ve onu afiyetle ye.

Fare biraz düşündükten sonra, bu cazip teklife “hayır” demiş.

Nedenini sormuşlar. Fare şöyle cevaplamış:

-Mesafe çok kısa ve ödül çok büyük. Bu işte büyük bir terslik var. Hiç kimse ihsanını ucuza satmaz!

 Onikinci Misal:

Yıl 1917...
 Bir İngiliz general Irak'ta yardımcıları ile arazide gezinirken bir çobana rastladı. Çevirmen aracılığıyla çobana:
''Eğer sürüdeki köpeğini öldürürse ona yüz sterlin vereceğini söyledi. Doğaldır ki, çoban için köpek çok değerlidir, sürüyü sevk ve idare eder. Kurtlara ve öteki yabani hayvanlara ve art niyetli insanlara karşı onları korur.
Ama teklif edilen para da çok büyüktür. Çoban köpeği yakalayıp, generalin önünde keser.

General bu kez de çobana; "köpeğin derisini yüzersen yüz sterlin daha veririm" dedi. Çoban köpeğin derisini yüzdü.
General çobana; köpeği parçalara bölersen bir yüz sterlin daha veririm, dedi. Çoban onu da yaptı. General parayı verip oradan ayrıldı.

Çoban generalin arkasından seslendi:
"Yüz sterlin daha verirsen köpeği yerim."

General;
"Asla... Ben sizin değer verdikleriniz hakkındaki karakterinizi öğrenmek istedim. Sen para için, yoldaşın, yardımcın ve senin için çok değerli olan köpeğini kestin, yüzdün ve parçaladın. Eğer bir yüz sterlin daha verseydim, yiyecektin de. Benim, ihtiyaç duyduğum ve öğrenmek istediğim bu karakterdi."
 Sonra yanındakilere dönerek;
"Bir ülkede bu karakterde insanlar fazla olduğu müddetçe asla korkmayın" dedi.  Parayı verir her şeyi yaptırırsınız.
Çoban ve köpek iş birliği içinde idi.
Çoban çıkarı için birlikte görevli olduğu arkadaşını yok etti.

Bir toplumda bu tür kişiler çoksa, o toplumda birlik ve dayanışma kolaylıkla ortadan kaldırılabilir. Çıkarcılar dostlarına her zaman ihanet edebilir.

Para her şeyi çözer diyorsa bir insan, 

"Ben para için her şeyi yaparım!" demek istiyordur. 

Para her şeyi çözmez, para her kapıyı açmaz. 

Para, sadece para için yaşayan "tasmalı köleleri" satın alır.             

Kurtlar boynuna tasma vurdurmazlar.  Boynuna tasma vurduran itlerdir!

Onüçüncü Misal:

“Muhakkak ki büyük keşifler yalnız zekanın eseri değildirler. Dahi bilginler, müşahede ve anlama gücünden başka entüisyon (içine doğma) ve yaratıcı mahayyile gibi vasıflara da sahiptirler. Bunlar entüisyonla başkaları için gizli olanı sezer, görünüşte ayrı olan fenomenler arasındaki ilişkileri anlar, meçhul hazinenin mevcudiyetini tahmin ederler. Bütün büyük insanlarda entüisyon özelliği vardır...”               

Dr.Alexis Carrel

 

Bu yazı toplam 3527 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
27 Yorum