İLAHİ AŞK NEDİR ?

 

 

 

 

Âlemlerin yaratılma sebebi AŞK’ tır.

 

Aksini söyleyen varsa buyursun. Allah Zülcelâl Hazretleri muhabbetten Habipi Muhabbet-i Mustafa s.a.v. efendimizi yarattı ve muhabbetten de nice Mevlanalar yarattı.

 

Dolayısıyla bir gün Hazreti Mevlana’ya bir talebesi “aşk nedir”? diye sorduğunda gönüller Sultanı Hazreti Mevlana Celalettin Rumi Hazretleri ayağa kalkar sağ avucunu sema ya, sol avucunu yere baktıracak şekilde uzatır, boynunu da sola büküp sağa bakar ve dönmeye başlar. Gönüller sultanı mihverde dönerken talebeleri de bu heyecana kapılır ve kendi etraflarında ve Mevlana’nın etrafında da dönmeye başlarlar ki manzara kâinattaki güneş ve yıldızlar misalidir.

 

Ve o mübarek koca sultan derki “Ben ol da gör” bizler de o olamayacağımıza göre, yinede kapıyı kapatmamak lazım derim.

 

Neden dersek; Aşk öyle ağır manevi bir haldir ki dağlara yüklesen bu ağırlığı kaldıramaz, bu yüzdendir ki bizler ancak muhabbet besleyebiliriz derim oda nasibimizde varsa.

 

Öyle Mevlanalar var dedik ya işte bunlardan biriside Aşık-ı Ehli Beyt Mustafa’ nın hizmetkarı Hazreti Fuzuli Hazretleridir. Fuzuli Hazretleri, Hazreti Hüseyin efendimizin türbesinin bekçisidir. Fuzuli hazretleri vasiyetnamesinde aynen şöyle yazar. “Benim türbemi öyle bir yere yapın ki sabahleyin güneş efendimin kubbesine vurmadan bana dogmasın. Ona dogmadan ben aydınlanmak istemiyorum” der. Demek ki ehli beyt sevgisi böyle bir şey. Aşıkların hallerine akıl sır ermez dedik ya…

 

Kainatın sevgili peygamberi Resüli Zişan efendimizde şöyle buyuruyor “Akıl, ubudiyeti (kulluk) eda içindir. Rububiyyeti (Allah'ın isimlerinin mânâlarının müşahede edildiği mertebedir) idrak edemez”der bir hadisi şerifinde.

 

Hazreti Füzülünün o ilahi aşk üzerine yazmış olduğu beyitlerinden biri olan şu sözü iyi okumak lazım.

 

“Aşk imiş her ne var âlemde, İlm bir kıyl ü kal imiş ancak “

 

Yani diyorki; dünyada her ne var ise kaynağı aşktır, ilim ise koca bir dedikodudan ibarettir.

 

Günümüzün en büyük hastalıklarından birisi insanoğlunun nefsinin istediklerinin arkasından koşmasıdır. Adını dahi bilmediği nefsinin iyi hali olan istek ve arzularına günümüzde aşk denmektedir. Hani deriz ya hevesimiz geçene kadar işte öyle. Nefsinin kötü isteklerine de ihtiyaç denmektedir. Hani kötü alışkanlıklar var ya, İşte bu duygu selinin arkasına kapılıp giden insanlar zarardadırlar ve farkında olmazlar, belli bir süre sonra da umutsuzluğa kapılıp ömürleri boşa geçer ve bu dünyada ki rahmet pınarlarından istifade edemeyerek hayatlarını tamamlarlar. Mevla’m bizleri bu hal üzerine koymasın.

 

Yüceler yücesi yüce Mevla’mın sevdiği ve yüce Mevla’mı seven insanoğullarıyla birlikte bir ömür geçirmeyi yarabbi bizlere nasip eyle.  Yoksa bizler kendi başımıza muhabbetli doğru yolu bulamayız.

 

Rabbim kimseyi umutsuz ve ümütsüz bırakmasın. Hayat ağacının temel taşlarıdır umut ve ümüt. İnsanın yaratılış itibariyle her şeyin en iyisini en mükemmelini ister nefsi. hatta dağın en tepesine çıkalım da orada yaşayalım der, Halbükü bilinmez ki dağın tepesinde oksijen azdır, hava soğuktur, ot bitmez, canlı yaşamaz, kervan geçmez vesaire.

 

Günümüzde ki kısa süren evliliklerde buna benzer, İnsanın nefsi için beslediği sahte duyguya günümüzde aşk denmiştir. Büyük üstadımın bir sözü vardır.

 

“Aşık olan insan çamura batan Eşeğe benzer kımıldadıkça batar”

 

lakin ilahi aşka tutulan insan öylemidir? var sen arkasına koş, manevi derecelerde kişiye yetişemezsin. Adem babamız ve Havva annemizden bu yana ilahi aşk ve aşk konusu hep insanların dilinde gezer, “Hatta Leyla bile sitem eder Mecnun’a ben Mecnun’un bana olan aşkını kimseye söylemedim, içime gömdün lakin Mecnun aşkımızı içinde saklayamayıp herkese yaydı.” diye de Mecnun dan davacı olur.

 

Allahu Zülcelal Hazretlerinin insanlara olan sevgisi nur şeklinde yağar yeryüzüne. Şemsiyenin altına saklanana da yapacak bir şey yoktur.

 

 “Sevgi baht olmuş ezelden bize, Sizde bir türlü bizde bir türlü” der şair.

 

İnsanoğlunun o mübarek kalbi Bast (genişleme) halinde olursa, Allah Zülcelaline ve Resulüne sevgilidir. Kabz (kapanma) halinde olursa kalbin sıkılganlık halidir. Bir an önce bu halden kurtulmaya bakılmalıdır. “Kabz ve bastın ikisi de kalbe gelen hâllerdendir. “Yolumuzun erkânından, şartlarındandırlar.” der imam-ı Rabbânî” Hazretleri. Kabz ve Bast halleri için.

 

Birisi sıkılmak diğeri de rahatlamaktır. Bast Hali rahat etmek kalbinin ferah olması veya kalbine sıkıntı vermemek, kimseye de sıkıntı vermemektir. Bast halinde olan insanlar nerde olursa olsunlar kimseye sıkıntı vermezler onlar sürekli rahat, neşeli ve geniş haldedirler. En çok bu hal Allahu zülcelelal Hazretlerinin veli kullarında görülür. Yani Rabbini ve Aleyhisselatu vesselam efendimizi seven ve Rabbininde sevdiği kullarında görülür. Asık suratlı insanları Allah da sevmez kulda sevmez. İnsanoğlu ne kadar geniş olursa o kadar muhabbet akar kişinin mübarek kalbine.

 

Hatta bu olayı bir ileriye taşırsak; dedik ya kâinatın yaratılışı Aşk’ tır, o yüzdendir ki Aşk ile Mevla’sını zikretmeyen kalpler hiçbir zaman mutmain olmazlar. Hayatı boyunca nefsinin istek ve arzularının peşinde koşar durur. 

 

“Asık suratlı insanlardan hayır dahi talep etmeyiniz” diyor bu işin sırrını bilen büyük üstatlar. Bir insanın yüzünün daima güleç olması Allahın razılığına delalettir ki rızalık makamını kazanan insanda komşusuna güleç olur, iş yerinde amir ise memurlarına güleç olur, toplum içinde etrafındaki insanlara güleç olur, ev ahalisine güleç olur, misafirine güleç olur, örgencisine güleç olur, askerine heybetli ve güleç olur. Kısaca Abus (asık suratlı) olmaz Abusluk cehennem ehlinin sıfatlarındandır. Allahu Zülcelal Hazretleri bizleri her daim muhabbetli ve kendisine sevgili yapsın inşallah.

 

Aşksızlara verme öğüt, öğüdünden alır değil,

Aşksız âdem hayvan olur, hayvan öğüt bilir değil

 

 diyen aşıklar sultanı Yunus Emre Hazretlerinin ilahi feyzinden bizlerinde istifa etmesini Mevla’m nasip etsin. Yeri gelmişken bu ilahi aşkın sonu nereye çıkar birazda ondan bahsedelim.

 

Enes Bin Mâlik Radiyallahü anh hazretleri rivayet eder ki; Bir adam Resûlüllah efendimize (s.a.v.)’e gelerek; “Ey Allah’ın Resûlü kıyamet ne zaman kopacaktır? diye sorar. Resûlüllah (s.a.v.), namaza kalktı ve namazını bitirince, “Kıyametin kopmasını soran kimse nerededir”?  buyurdu. Adam, “Benim Ey Allah’ın Resulü” dedi. Bunun üzerine Rasulüllah (s.a.v.), “Kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu. Adam, “Kıyamet için fazla namaz ve oruçhazırlayamadım fakat ben Allah’ı ve Resulünü seviyorum” dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kişi sevdiğiyle beraberdir, sende sevdiğinle beraber olacaksın buyurdu.

 

Müslümanların Müslüman olmaları dışında bu söze sevindikleri kadar başka bir şeye sevinmediler. Öyle ki bir hadisi şerifte de  Aleyhisselatu vessalam efendimiz “Kişi nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse de öyle dirilir.” diyor. Evet fırsat bu fırsat Resûlüllah efendimizin sünneti üzerine yaşamayı sevgisi ve şefaatiyle şereflenmeyi ebedi hayatımızı efendimizin yanında geçirmeyi cemalini seyretmeyi Rabbim bizlere nasip etsin.

 

İlahi Aşk konusunda sayfalar, ciltler dolusu kitaplar yazsak bitmez bitiremeyiz. Zira Allah Zülcellal Hazretleri Kaleme “Ey kalem ismimi yaz “ dediğinde o mübarek kalem tam 700 sene Bismillahirrahmanirrahimkelimesini yazdı da yinede manasını bitiremedi.

 

 Bu yüzdendir ki her zaman dinleyen anlatandan Arif’tir sözünü ilke edinmekte fayda vardır. Birbirimize olan muhabbetin gayeside Muhammed Aleyhisselamın (s.a.v.) muhabbetinden başka bir şey değildir.

 

Muhabbetten Muhammed oldu hasıl,

Muhammedsiz muhabbettenne hasıl?

 

Ne diyelim bu yolda gayret bizden yardım Yüceler Yücesinden. El - Fatiha

Bu yazı toplam 3836 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar