Filistinli Mustafa

Hayatımın en sıkıntılı günlerini yaşadığım o günlerde aramıştı, üniversitenin son yıllarını birlikte okuduğum arkadaşım. Gazze"den gelen telefonun diğer ucundaki  acılı, çaresiz babanın sesiydi. Benden yardım istiyordu. Dört buçuk yaşındaki ikizlerinden birisi talihsiz bir kaza geçirmişti. Balkonun altında beş altı çocuk oynarken  kuyulardan  taşınan suyu üst katlara çıkartmak için balkona monte edilen çıkrık kırılmış, düşen beton parçaları  dört yaşındaki Mustafa"nın kafasına isabet etmişti. Halbuki daha bir kaç hafta önce, üç katlı evin merdiven boşluğuna düştüğünde, tel kafes sayesinde yara almadan kurtulmuştu.

 

Mustafa ölümle pençeleşiyordu.  Kederli babanın bozuk, ama ben dahil Türk dostlarına her daim smpatik gelmiş Türkçesi ile anlattığına göre Mustafa"nın kafasında, kafanın 4-5 katı şişme vardı. “Hapis şehir” Gazze"de yapılan müdahale yetersizdi ve ölüm tehlikesi devam ediyordu.

 

Çaresiz baba, Türkiye"den ayrılmadan kısa bir süre önce  kabul edildiği Türk vatandaşlığı sayesinde   Mustafa"ya da  Türk pasaportu almıştı ve buna güvenerek Türkiye Büyükelçiliği aracılığı ile İsrail yetkililerine başvurmuştu. Benden Türk yetkililer nezdinde girişimde bulunmam için arıyordu.

 

Türk Büyükelçiliğinin ısrarlı talebi üzerine, İsrailli yetkililer sınırı açmış ve hastayı kabul etmişlerdi ama genç olduğu için ne annesini ne babasını hastanın yanına almamışlardı. Refakatçi olarak ninesi kalmıştı yanında. Şükür Mustafa hayati tehlikeyi atlatmıştı ama burun kemiği alınmış, üst azı dişleri kökünden sökülmüştü. Gözünde de önemli problemler vardı, ama olsun Mustafa yaşayacaktı.

 

Gözündeki kazadan kaynaklı şaşılık, görme kaybı ve diğer kontroller için  tekrar Telaviv"deki hastaneye gitmesi gerektiğinde  İsrailliler yine problem çıkarmışlardı. Araya Türk Büyükelçiliği yetkilileri girmesine rağmen İsrailli yetkililer “Türk” Mustafa"ya  uzunca bir süre zorluk çıkarmışlardı. Hatta konu Zaman gazetesi aracılığı ise Türkiye kamuoyuna bile yansımıştı.Sonunda İsrailli yetkililer hastayı kabul etmişlerdi ama yine yaşlı bir yakınının refakatinde. Zira, İsrailli yetkililer için genç bir Filistinli her zaman tehlike demekti. Türk vatandaşı olmasına rağmen babasını dahi kabul etmemişlerdi. Mustafa"nın kontrolleri yapılmıştı ama  sağ gözündeki görme kaybı ve şaşılığın kalıcı olacağını söylemişlerdi.

 

Aradan uzunca bir zaman, yaklaşık  bir yıldan fazla zaman geçmişti. Yerel bir operatöre ait numarayla arayan telefonun ucundaki arkadaşımın o sempatik Türkçesi ile selam verişini işittiğimde hayrete kapılmış, şaşırmıştım. Istanbul"dan arıyordu. Yanında Mustafa vardı. Türkiye"nin önde gelen sivil insani yardım kuruluşlarından birisi aracılığı ile Mustafa"nın gözündeki şaşılığı ve görme kaybını gidermek amacı ile uzun uğraşlardan sonra, baba-oğul dünyanın “en büyük açık hapishanesi” Gazze"nin Mısır kapısından uzun uğraşlar  ve yine sahip oldukları Türk pasaportları sayesinde çıkmışlardı. Anne Gazze"de kalmıştı. Zira onda sadece İsrail"in verdiği pasaport vardı.

 Mustafa ve babası Istanbul"a gelir gelmez, tahsil sonrası Türkiye"de kalmayı tercih eden amcasının yanına yerleşmişti. Istanbul"da muayene ve tedavi işlemlerini beklemeleri bir kaç hafta sürmüştü.    

 

İlk fırsatta Istanbul veya Ankara"da buluşmak üzere anlaştık. Tedavi amaçlı göz operasyonu sonrası bir cuma günü Mustafa, babası ile birlikte Ankara"ya geldi. Mustafa ve ondört yıldır görmediğim arkadaşım karşımda duruyordu. Mustafa ürkek bir kedi gibi babasına sürünüyor, çekingen tavırlar ile kendisine yapılan ikramları babasının zorlamsı ile yiyiyordu.

 

Ofisten birlikte çıktık ve tüm hafta sonunu birlikte geçirdik. Mustafa eşimin yaptığı yemekleri yerken babası “Söyle Mustafa anneyin yemekleri kadar güzel mi ?”  diye soruyordu. Mustafa"nın  Arap usulü yemek yemesi çocuklarıma ne kadar garip geliyorsa, onun ürkek ama masum hareketleri onu o kadar sevimli yapıyordu.

 

Arkadaşımla uzun saatler hasret giderdik. Filistinli arkadaşımın geldiğini  duyan eniştem ve ablam da bize katılmıştı. Öğrenci iken üç yıla yakın Maltepe Pazarında ortak çalıştığım arkadaşımı ailedeki hemen herkes yakından tanıyordu. Arkadaşımın ilk şoförlük denemelerini Çubuk"ta abimin sarı renkli Murat 131 arabası ile yaptığında  sene  bin dokuz yüz doksan ikiydi.

 

Arkadaşım, Gazze"de yaşananların  söz ile ifade edilemeyecek kadar kötü olduğunu, bir buçuk milyon Filistinlinin hayatının gittikçe zorlaştığını, işsiz sayısının 400.000"i geçtiğini, kendisinin de bir buçuk yıldır  işsiz olduğunu, elektrik kesintilerinin hat safhaya geçtiğini, akaryakıt dahil bir çok ihtiyacın Gazze-Mısır sınırında kazılan 500 tünel ile sağlandığını, zaman içinde gıda kıtlığından ve ilaç yetersizliğinden ölümlerin başlayabileceğini  söylüyordu. Arkadaşım konuşmalarında bugün yaşanan trajedinin habercisi olacak şeyler de  vardı. Gazze hükümetinin politikalarına eleştiri getirirken, İsrail"in olası bir çatışmayı geniş çaplı bir hava saldırısına dönüştüreceğini, kara harekatını ilk etapta düşünmeyeceğini zira Hamas"ın kara harekatına daha hazırlıklı olduğunu söylüyor ve sivillerin bu durumdan en fazla etkilenecek kişiler olacağını söylüyordu. Ona göre her şey kötüye gidiyordu. Bu gidiş daha kötü şeylerin habercisiydi.

Durum o kadar vahimdi, ancak arkadaşım tanıdığım tüm Filistinliler gibi kendisine teklif edilen yardımları kabul etmeyecek kadar da gururluydu. Türkiye"ye kalıcı olarak gelme önerim için ise “Bu yaştan sonra gurbeti nasıl çekeriz? Biz gidersek, başkası giderse kim kalacak geriye” diyordu.

 

Mustafa"nın yaşadığı travmayı en yakından şahit olmuş babanın gözü kulağı ondaydı. Arkadaşım üç kardeşi ile birlikte tahsil amacı ile beş yıl yaşadığı şehirdeki büyük değişiklikleri hayretle izlerken, Mustafa"nın aklına lunapark düşmüş babasını sıkıştırıyordu. Arkadaşımla, okuldan ortak tanıdığımız bir arkadaşın babasının vefatının “yedisi”ndeki taziye gittik Keçiören"e, Mustafa"da yanımızda. Arkadaşım da bu ziyaretle bir çok eski dostunu gördü. Keçiören"den Kızılay"a giderken Atatürk Parkında verdiğimiz mola bir saatten fazla mola sürdü ve burada Mustafa"nın lunapark hevesini gecişi de olsa giderdik. Geçici diyorum zira babası ben daha fazla oynasın eğlensin derken “valla kardeş, Mustafa"nın bir ayda Istanbul"da bindiği oyuncağa Gazze"deki  tüm çocuklar bir yılda  binmemiştir” diyordu.  Mustafa ve babasını Kumrular Sokak"a  ellerinde çanta ve  kutular ile bıraktığımda  Mutluluk Peşinde filminin  Will ve Jaden Smith"i  aklıma geldi. Bir yanda hayata tutunmaya çalışırken, babalık sorumluluğu ile çocuğuna karşı görevlerini sonuna kadar yapmaya çalışan yalnız bir baba.

 

 

Mustafa İle Atatürk Parkı

 

Mustafa  ve babası Istanbul"a dönmüşler ama Gazze"ye geri dönemiyorlardı. Gazze"ye giriş sağlayan tüm kapılar kapalıydı. İsrail"e çıkış yapan kapılardan giriş-çıkış sürekli kapalıydı. Sadece Mısır sınırındaki kapı bazen o da ayda bir kaç gün açılıyordu ve bu açılışın tarihini de kimse bilmiyordu. Arkadaşım Gazze"den gelecek habere göre apar-topar gideceğini ve o bir kaç gün içinde gerekli formaliteleri sağlayıp ailesinin yanına dönmeyi planlıyordu. Ankara dönüşü Istanbul"dan bir kaç defa görüştük.

 

Arkadaşımdan bir süre haber alamadım. Sonra 2 Aralık"ta bir e-posta mesajı aldım. On iki gün Gazze kapısında Mustafa ile bekledikten sonra Gazze"ye giriş yapmışlardı. İsrail"in katliama dönüşen son saldırısından önce, en son Mustafa"dan dört gün önce gelen e-posta ile haber aldım. Mesajın ekinde çekilmiş fotografta  ikizi Ahmet"le çekilmiş bir fotograf vardı.  Türkiye"den hediye olarak götürdüğü kiyafetleri giymişler ve kameraya öyle poz vermişlerdi. Babası da bu anı bizimle paylaşmak istemişti

 

 Mustafa ve Ahmed J. Gazze"deki evinde

 

Dün akşam haberlerde flaş haber olarak geçen İsrail"in Gazze"ye yaptığı ağır hava operasyonunda ilk aklıma gelen Mustafa ve ailesi oldu. Evdekiler ile birlikte kaygı ve merak içinde kaldık. Ajanslardan “İsrail, Gazze"de Katliam yaptı”, “Füzeli Katliam” “İsrail İnsanlığı Vurdu”  başlıkları ile verilen ve son 41 yılın en ağır bombardımanında acaba Mustafa ve ailesine bir şey olmuş muydu? Bütün insanlığın utancını o güzel ve aydınlık yüzünün arkasına atabilmeyi başarmış, ama yaşadığı her olayı artık unutamayacak yaşa gelen Mustafa şimdi ne durumdaydı?

 

Pazar gününe zulüm ve ölüm haberleri ile başlamıştık. Bütün gündem maddeleri anlamsızlaşmıştı. Hayat, zulüm ve ölüm ile yeniden adeta boşluğa düşmüştü. Çocukların göz yaşlarında biten insanlık, Gazze"ye, masum çocukların ve sivillerin ölümüne ne kadar da duyarsızdı. İnsanlık sessizlikte boğuluyordu.

 

 

Arkadaşıma pazar sabahı saat 11: 00"de ulaştım.  Mustafa"yı sordum. Mustafa ve ailesi saldırıdan yara almadan sağ kurtulmuştu. Mustafa da Ahmet de çok korkmuşlar. Rabbime hamd olsun ama evlerinin yirmi metre yakınındaki polis noktasına isabet eden bombalar  sadec evin kapı ve pencerelerini kırmıştı. Bu bombalar on binlerce Gazzeli çocuğun yüreğine atılmıştı. Arkadaşım ise telefon ile konuşurken saldırıların devam ettiğini söylüyor ve yalnızca dua etmemizi istiyordu.

 

 Lütfen dua edelim.

 

 

Bu yazı toplam 4312 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum