Tarık Sezai Karatepe

Tarık Sezai Karatepe

Çürüdün, koktun, postal zoruyla ayaktasın!

Çürüdün, koktun, postal zoruyla ayaktasın!

 

Umut… Gözlerini açtığı dünya, onu foseptik çukurunda uğurladı. Umutlarıyla gitti, Umut. Hayallerinin çeyreğindeydi daha.

Okuyacaktı Umut. “Büyük adam olacak!”tı.

Eşme YİBO’ya saldılar. Tel örgüler içinde korunaklı(!) pansiyon güven verdi onlara. ‘Eti senin kemiği benim’ di. Eti de kemiği de eriyip gitti, bir anlamsız koşturmacada.

10 yaşında nelere şahit olmuştu, kim bilir? “Sus, konuşma, yakarız çıranı, duyarsak bir yerden…..!” Gökyüzü parlak, ay yuvarlaktı. Umut gözden kayboldu.

Soğuk sıcak demeden sıraya dikmeler, her sabah Allahu Ekber yerine icad edilen çağdaş inkar, siparişi yeni verilmiş tabela, özenle ciltlenmiş sınıf defteri, titizlikle alınan yoklama, uysal vatandaş projesi, resmi tarih tezi, cicili bicili panolar, kutsal(!) köşeler…

Tüy kıl peşinde elinde makas kahramanca uğraş veren nöbetçi muallimler, gururla onları izleyen ‘ben işimi bilirim’ idareciler… Umut’u koruyamadı.

Zaten vaadi de yoktu, kimsenin. ‘Çocuğunuza mukayyet olun. Hangi biriyle başa çıkacağız!’ dı, zorları.

Bildikleriyle gitti Umut, gördükleriyle... Bulduklarında ağzı gözü, eli ayağı, dişi tırnağı, dili damağı, saçı başı, kaşı kirpiği bir batman dışkıya bulaşmıştı.

Çocuktu Umut. Günahsızdı. Hani ‘sabinin teki’ydi. Serçe kadar kalbi, durmuştu işte. Azaların Ses Vereceği Gün’e kadar susacaktı. İsmail’le arkadaş, İbrahim’le gardaş olacaktı bir süre.

Hiçbir Şeyin Gizli Kapaklı Kalmayacağı An, yakayı ele vereceklerdi; Sahte Kanun Koyucular!

Umut’u kaynar suya soktular, pırıl pırıldı yüzü. ‘Dostlar alışverişte görsün!’ otopsiye aldılar. Sağını solunu deştiler deştiler… Acı duymadı Umut. Acı, dünyalıktı.

“Hakkınızı helal ediyor musunuz?”

“Ediyoruz!”

İstersen etme! Umut hakkını alacak, Bir Gün. Bir kere gördüğü, yüz kere dersine girdiği herkesten… Anadan babadan, arlanmaz bürokrasiden, utanmaz demokrasiden, saati zulme kurulu aristokrasiden…  hakkını alacak!

Bu satırları yazdığıma bakmayın, benden de alacak, hakkını. “Bu kadar sene bu ülkede yaşadın yaşadın da, beni kem gözlere karşı koruyacak tevhidi nizamı kuramadın. Yazıklar olsun sana!” diyecek.

……………………….

Ateş düştüğü yeri yakmadı. Uşak’taki kor, Siirt’i yaktı; Pervari’de hortladı.

Siirt eski Siirt, Pervari eski Pervari değil. Karşı taraf, Siirt kalesini yıktı. Hem de darmadağın. Siyaseten zannettiler. Öyle değildi.

Siyasetini değiştiren sokağını, sokağını değiştiren niyetini, niyetini değiştiren inancını yitirir. Halid’in yiğit askerlerinin yalın kılıç şehadete koştukları Siirt, Karani’nin bir aşk için geldiği Siirt çok uzakta.

Korkutulan iki kız… Henüz hayatı anlamayacak kadar zayıf, kavramlarla tanışmadan hüzünle sırdaş olmuş iki kız…

Onlarca tutuklu. Kapalı devre çalışan çarşı pazar. Ser verip sır vermeyen anlı şanlı(!) feodalite. “Siirt’in adı lekelenmesin!” feryatları.

Sen şiir okuyup, başın ‘kutlu bir derde girdiğinde’ sağlam bir kayaydı Siirt.

Minareler süngü, camiler kışla, kubbeler miğfer, mü’minler asker’di. Şimdi dip suları un ufak etti, kütleyi. Alavere dalavere ile geçen yıllar çok şey kaybettirdi Siirt’e.

Tek Parti cuntası, şimdi ayrılıkçı furyası. Siirt’e hakim olan, Türkçü-Kürtçü kavgası.

Nüfuzlu kişilerin adı karışmış, saklıymış her şey! İffetine sahip çıkamayan, günaha alışır. Günaha alışan kendini şaşırır.

Peki iki kız, o iki kız ne olacak! Kalan ömründe, kime yar olacak biçareler? Açık yara tez kapanır. Üzerine üzerine git ki yara dönüşmesin kangrene.

Ardına sığınma hiçbir şeyin. Kabul et artık, sol bürokrat dine kör, sağ bürokrat özgürlüğe sağır! ‘Ortaya çıktı!’ diye hayıflanma.

 Nice musibetlerin önü alındı, belki de. Bir musibet gerekti sana. ‘Hele dur, hele dur!’ uyutulan kitle, sahip çıkar belki, benliğine.

Kendi gidip çocuğundan kıskandığı hak meclislere, elinden tutup götürür artık, 15’indeki genci. Bilir ki tutmadığın eli başkası kapar.

Kurt kapar, kuş kapar. Marks kapar, Lenin kapar. Kolyesinde özgürlüğün mimarı Halid Bin Velid yoksa bu senin kabahatin. Bolivyalı Che Guevara’yı bulur takar, her kimse.

Veysel Karani’yi Siirt’e düşüren hikmeti sorgula! Sorgula ki, namus neymiş, vefa neymiş, sadakat neymiş, öğrensin Siirtli!

 ‘Bunu yapan Kürt olamaz!’ deme. Bunu yapan Kürt, Arap, belki de Türk. Irkını savunma. Alemlerin Efendisi, Arapdaşı Leheb’le savaştı, Cehil’le harb etti.

‘Benden’ demedi. Şeytan’dandı amcası.

Uşaklı Umut, Siirtli H.T ile S.T… Affedin bizleri!

 

 

Bu yazı toplam 1885 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.