Dr.Tuncay ACEHAN

Dr.Tuncay ACEHAN

miğre

              

               miğre

 

eski evimizin balkonuna her çıkışımda  görürdüm,  onu…

edalı, biraz kibirli, ama çok çekici…

ışığın istikametine göre, yüzündeki gölgelenmeler, vücudundaki kıvrımlar, salkım saçak etekleri onu daha bir cazibeli kılar; çekerdi beni kendisine sanki…

karanlık gecelerde siluetini seçmeye çalışırdım, ama o saklanırdı,  görünmezdi…

mehtabın batı'dan parladığı günlerde alımlı bir kraliçe kıvamında… ve seyri doyumsuzdu…

güneş batarken en muhteşem pozuna bürünürdü... 

 

okul için ankara’ya her gidişimde ve dönüşümde onu mutlaka görürdüm…

gidişte hep yolun sağında dururdu; gelişte yolun solunda beklerdi, hiç kıpırdamadan… sanki bir afrodit...

esenboğa-yenice hizasına gelince o'nu elimi dokunacak kadar yakınımda hissederdim…

yaklaştıkça gözlerimi alamazdım ona bakmaktan…

gözden kayboluncaya kadar onu izlerdim, izlerdim, izlerdim...

ona  bakmaktan boynum kopacak gibi olurdu…

ama, o, bana hiç bakmazdı…

dahası, hiç kimseye bakmazdı…

o, hep yükseklere... sonsuzluğa bakardı…

gerdan kırmış, burnu hafifçe yukarı, havalı, onurlu, gururlu, yaklaşılmaz, ulaşılmaz bir prenses gibiydi…

 

adını ilk duyduğumda çok hoşuma gitmişti… miğre…

kendime söz vermiştim, bir kızım daha olursa o’nun adını koyacaktım...

 

    artık o bir imparatoriçe

 

artık onu geceleri de rahatlıkla görebiliyorum...

iki yıl önce,   d.h.m.i.    ona  geceleri ışıl ışıl yanan bir taç giydirdi…  

 şimdi,  daha çok geceleri,  parıldayan ışıklarıyla, çubuğun her yerinden, kazan'dan, istanbul otobanından, pursaklardan, akyurt'tan pırıl pırıl görünüyor, artık...

ışıklandırıldığından beri  taç giymiş bir  imparatoriçe  edasıyla  çok yükseklerden bakar  çubuk ovasına...  çubuklulara…

 

              

           ilk buluşma

 

nihayet, ilk buluşmamız 2005 yılının haziran ayının son pazar günü gerçekleşti... o'na yaklaştıkça, tutkulu bir aşk' ı   ne kadar hakettiğini daha bir anladım...  http://www.cubukhaber.com/author_article_detail.php?id=46 

 

hayret..!    o'na yaklaştıkça, o kibirli,  o yaklaşılmaz,  o heybetli miğre gitmiş;  yerine şefkatli, sevecen, anaç bir miğre gelmişti...

kavuşmamız hasret doluydu... gelenleri bağrına basıyordu...  bağrı,  kekik, ardıç, binbir çiçek ve mis gibi toprak kokuyordu...

kendi köylüleri anlattı : ismi,  yüzyıllar önce gümüşyayla köyünde yalnız yaşayan ve bu köyü kuran meryem isimli kadına atfen miğre-mire olarak verilmiş...  derlermiş ki : çubuk ovasındaki timur-beyazıt savaşını  en iyi izleyen ve o savaşın izlerini üzerinde en çok taşıyan  miğre sultan'mış... eteklerindeki kıpkızıl lekeler ve melikşah'a doğru uzanıp giden kızıl topraklar bu hatıratın en kesin delilleriymiş...  

... ve ol rivayet oymuş ki : çubuk ovası üzerine kara kara bulutlar  eğer miğre sultan üstünden gelirse, bol ve bereketli bir yağmur inermiş ovaya...  diğer istikametlerden gelen bulutlar,  kara kara gölgeden başka bir şey getirmezmiş çubukluya...                            

             ikinci kavuşma

yarın, ikinci kez yine miğre sultan'a  gidiyoruz... çok özledik...  biliyorum, o da çok sevinecek... ve gülerek, utanmış gibi yaparak başını hafif öne eğecek, bizi hasretle ve tevazuyla bağrına basacak...   o'na yaslanıp  terör şehidi yavrularımıza fatiha ve yasin okuyacağız...  o da hüzünle ve içinden ağlayarak dinleyecek...

 http://www.cubukhaber.com/news_detail.php?id=728

27,10,2007 

Bu yazı toplam 4668140 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar