Tarık Sezai Karatepe

Tarık Sezai Karatepe

20. Yüzyıl Yalanları…

 

 

Durma, koş!

Tökezlersen kalkmasını da bilirsin. Niyetin iyi. Yolun sağlam. Oyunu anlamışsın. Avuç içlerinle kürsüye eğilirken, çekiniyorlar senden, besbelli.

Hepsi mahcup. Hepsi suçlu. Ayıplı günlerden geliyorlar. Sen konuşunca, “Acaba daha neler çıkacak ortaya, neler…!” diye ‘derin’ bir tedirginlik içindeler.

Hem kendi günahlarını, hem dedelerinin vebalini yüklenmişler. Sen vurunca sağlı sollu, kaçacak delik arıyorlar, kaçıyorlar da….

………………

Altı Ok, en huysuzu…

Musul, usul usul nasıl verilmiş, İngiliz’e! Kapalı kapılar ardında, Lozan’da, emperyale.

Musul’u örtbas etmek içinmiş, çevrilen dümenler… Bitlis’te, Diyarbakır’da. Darağaçları kurulmuş, hükümden önce;  Dağkapı’da, Sur’da.

İşkence müzesi kurmuş, kodeste. Anlatsın Sinop, dile gelsin Metris!

Dersim’de işlenenler boynuna dolanıyor, tek tek. İkrar ediyor, içlerinden biri:

 ‘İyi yapmışız’ diyor. ‘Az bile’ diyor, ‘Daha fazlası da gerekiyordu’ diyor.

Ev ahır nasıl yakılır? Köy nasıl kuşatılır? İyi bilir. Dere kenarına toplananlar, nasıl kurşuna dizilir? Munzur nasıl kana doyar?

Tecrübelidir; sene Bin Dokuz Yüz Yirmi Beş’ten.

Ağzından çıkanı duymaz, kulağı. Telaşla telafiye kalkar, sözlerini. Batar, konuştukça. Dersim, uyanır yeniden.

Hesaba çeker:

“Yüz yıl var ki şartsız destek verdik, sana. Meğer önce yoksullaştıran, sonra mal vergisiyle perişan eden, sonra utanmadan:

‘Sizi Osmanlı sindirdi!’ diyerek düşman üreten yalancının tekiymişsin.

Yüzün varsa, gel Hozat’a, Mazgirt’e, Çemişgezek’e… Uyandık artık. Saldığınız kin, yok etti ceddimizi. Ama yeni nesiller, biliyor artık sizi.

Ne vakit öğrenmeye kalksak Ali Önderimizi, senteze kalktınız, sevgimizi. Orak çekiç var mıydı, Kitap’ımızda? Var mıydı sosyalizm, Ali’nin hayatında?

Şimdi dökülüyor yalanlarınız. Acımızı rant bildiniz. Böl, parçala, yut… Bolşevik’ten size, sizden Anadolu’ya mirasmış.

Partinin İkinci Adamı!

 Önce ver bakalım, soyadının hesabını! Nasılsa gün gelir çıkar, soyağacın: Nerden geldin Anadolu’ya? Yuvan Atina!

Sonra Nato’daki işkence tezgahını anlat…

Anlaşılır o vakit: Sütten çıkmış ak kaşık mısın, bulunmaz Bursa kumaşı mı?”

……………………..

Sen gel şimdi!

Biraz da senin çıksın, gardroptaki kirli çorapların… Parti misin, kamu kuruluşu mu? Yaptığın siyaset mi, yoksa kurduğun Kanlı Günler Çetesi mi?

Düşünmez misin hiç?

Yaradan dileseydi bir tek ırk yaratırdı. Bir tek lisan. Bir tek ülke. Bir tek sembol… Bilmez misin ki bütün renkler O’nun, diller O’nun…

İnkar, imha, istila… Bozuktur sicilin. İnsan hakları da neymiş, sana göre. Yalnızken korkaksın. Çoğalınca, sürüyü de katınca önüne, dikleşiyorsun.

Hiç olmazsa işaretini taşıdığın Cihan Devleti’ne iftira atma!

Yok saymadı, ceddin. Vahyin şemsiyesi altında hürdü Alevi, Sünni; özgürdü Kürt, Çerkez, Ermeni, Türk, Arnavut, Rum…

Sırpça konuşuluyorsa Balkanlarda, varlığını Osmanlı’ya borçlu. Bak Güney Amerika’ya. Hani yerli diller? Kolomp ile Dö Gama boyamışlar her yeri kırmızıya…

İki dil konuşulur, kocaman Kıta’da: Portekizce, İspanyolca.

Ya sen!

Partnerin gibi yok saydın, ümmetin birliğini. İnkar ettin, Çanakkale’deki Hakkariliyi; Sarıkamış’taki Liceliyi, Yemen’deki Siirtliyi…

‘Kart kurt ses çıkaran dağlılarımızsınız!’ incitti hepsini. Sinagogun çocukları Mişel Eflak ile Tekin Alp’ti, Arap’a Türk’e musallat olan…

Önce bir yalan uydurdun, sonra o uydurduğuna uydun.

Baktın olmadı. Güneş balçıkla sıvanmıyor. Döndün üç yüz altmış derece.

Gözün kızarıyor, özgürlük deyince. Sevgi yok içinde, milletine karşı. Hani ekonomik görüşün, hani insan hakları projen?

En iyi hal, mevcut hal; sana göre. Yasaklar dursun. Anayasa beklesin. Kurumlar baskıyla yücelsin, niyetin.

Bir gün de demezsin ki:

“Yazık günah!

Dershaneler ilkokul bir’e test dağıtıyorlar. Altısında başlıyor, anlamsız yarış. Düşünceyi yok ediyor, a b c d e’li şıklar.

Böyle giderse iki cümle kuramayacak, yeni nesiller. Yanlışta doğru, doğruda yanlış aramak ne de ilkelce…!

Bütün dershaneler birleşse, kursalar yüzlerce üniversite… Hem ilimde ilerlese, hem bilim özgürleşse… İsteyen girse üniversiteye, sınavsız kaygısız… Fırsat eşitliği sağlansa Edirne’den Ardahan’a…

Lakin hak eden bitirse Tıp’ı, Mühendislik’i…

Okul puanı yüzünden kararmasa hayaller, kimse çekmese başkasının vebalini.”  demedin şimdiye kadar.

…………………..

Gelelim sana!

Özgürlük isterken yeni bir pranga takma insana! Ne kadar uğraşsan da dikiş tutmuyor, bak!

İstesen de koparamazsın Kürt’ü!

Put Kıran İbrahim’den, Kudüs Fatihi Selahaddin’den, gönüllere su serpen Ahmed-i Hani’den, iki Said’den… ayıramazsın!

Et ile tırnak gibidir Trabzon ile Sason!

Ayıramazsın Yürek Fethinin Çocuklarını… Sen de telaştasın. Sona yaklaşıyor zulmün. Eteklerin tutuşuyor.

Vahyin Kırmance Meali canını sıkmışa benziyor. “Okur anlarsa, terk ederse sahte liderleri, kan içici vampirleri….”

Amansız düşüncen bu, ağzını bıçak açmıyor. Seksen  yıllık inkar tezinin antitezisin sadece. Şiddete şiddet, kana kan, acıya acı, verdiğin karşılık.

……………………..

Son söz sana:

Varken elinde imkan, sınırlama özgürlüğü. Kaldır aradan, kul ile Rabbi arasındaki engeli. Birine yakın, ötekine uzak durma!

Ansın tarih, seni. İnsanlık ansın. Zamana bırakma, hiçbir şeyi.

‘Sırayla’ deme! ‘Ürkütmeyelim’ hiç deme!

 Açığa vurduğun da, gönlünde sakladığın da biliniyor. Dostun da biliyor, düşmanın da…

Okul kapıları, utanç yapıları olmasın! İnandığı gibi yaşasın; hizmet veren de, hizmet alan da…!

İyisi mi yeni bir sayfa aç ülkende. Fırsat ver suçluya! Dönsün evine, yeter çektiği!

İşlenen tüm suçlar bozuk düzenin eseri. Suça giden yolu tıkamadan yargılama hiç kimseyi!

Yedi yıl önce  yapman gerekendi, canla başla sarıldığın. Özgürlük lüks değildir, su ve ekmek misali.

 

 

 

 

Bu yazı toplam 2361 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum